Site uses cookies to provide basic functionality.

OK
Insanin amaclari, idealleri, ugrunda mucadele edecegi nedenleri varsa, o zaman o insan, kafasinin uzerinde sican kilma asili sallanan kilica tum dikkatini veremez. Her birimize bir yolculuk bileti verilmistir. Eger yolculuk ilgincse (sikiciysa zaten tek suclusu kendimiz oluruz), o zaman cevremize bakip zevkini cikaririz (ne de cabuk geciyordur manzara yanimizdan!), cevredeki diger yolcularla cene calariz, sik sik kalkip tuvalete ziyaretler yapariz, gunah cikaririz... Ama bileti kaldirip da bakmaz, uzerinde yazili son istasyonun adini okumayiz. Oysa acik secik yazilidir orada: Dipsiz Kuyu. Ama yolun sarsintilari arasinda ne kadar gormezden gelirsek gelelim, bizi bekleyen olum hep oradadir. Perdelerin hemen ardindadir. Daha dogrusu, corabimizin icindedir. Bir turlu temizleyemedigimiz bir kire benzer. Eger insan dindarsa, dipsiz yuvarlanisini bir mantiga oturtur. Eger insanin mizah anlayisi varsa (bu konuda iyi bir mizah anlayisi, simdiye kadar bulunmus dinlerin hepsinden daha yararlidir), insan espriyle, alaycilikla onu en aza indirebilir. Ama hayalet yine de orada durur. Gece gunduz, her gun, her yaptigimizi elindeki tebesirle gri bir renge boyar. Yaptigimiz seylerin pek cogunu, bilincaltimizda, dolayli olarak, olum dusuncesinden kurtulmak icin yapariz. Belki de kendimizi, yaptiklarimizla cok degerli, cok vazgecilmez kilmayi, olumun bizi almakta tereddut etmesini saglamayi amaclariz. O kilic kafamiza dusse bile, sansli olup hala hayatta kalanlarin anilarinda yasayabilmeyi garanti etmek isteriz.